İnsanoğlu yaşamı uzaya taşıma becerisine çoktan ulaştı. Bugün
güneş sistemimiz plazma, gaz, kaya, toz ve radyasyonla dolu, ancak bu keşmekeş içinde bile yaşamı sürdürebilecek teknolojiler her gün daha da gelişiyor.
Princeton Üniversitesi fizikçilerinden Gerard O’Neill,
NASA Ames Araştırma Merkezi ve Stanford Üniversitesi’nin de desteğiyle daha 1970’lerde ‘uzay kolonisi’ önerileri tasarlamıştı. Belirli bir güneşin yörüngesinde dolaşacak olan bu
dev ‘uzay kentleri’, yarın öbürgün dünyayı yaşanmaz hale getirebilecek insanoğlunun devamı için son çare olarak düşünülüyordu. O vakitler hayali kurulan bu
uzay kolonileri,
yaşam koşullarının çok kaliteli olduğu, temiz
havalı zengin ve ‘yeşil’ yerlerdi; Boyutları da yaklaşık Bakırköy ilçesi kadardı.
Aradan geçen 30 yıldan fazla sürede, gerek
uzay gerekse bilişim teknolojileri inanılmaz gelişmeler gösterdi ve Dünya’nın yörüngesinde onlarca
uzay kolonisi kuracak yetiye teorik olarak ulaştı. Uzayda ilk gerçek ‘insan kolonisi’ işlemeye başladığı gün, belki de yarım milyar yıl önce okyanusta süregiden yaşamın ilk kez karaya çıkması gibi büyük bir evrimsel fenomen gerçekleşmiş olacak.